Otobüsten inip, haritada nerde olduğumu bulup, şehre doğru yürümeye başladım. Tuktukçular yine “nereye, şehre mi, yürünür mü o kadar yol, taa anasının nikahı…” gibi sataşmalara yeltendiler. Ama artık alıştığım için istifimi bozmayıp, sırt çantamla ahenk içinde, salınarak yürümeye başladım. 20 dakikalık yürüyüşten sonra (buna gitmem gereken caddeye paralel gidip kaybolmam da dahil), bu sefer, artık gözümdeki değeri gittikçe azalan lonely planet rehber kitabından makul gözüken bir guesthouse bulup yerleştim. Hakkını yemeyelim, güzel bahçesi, temiz odaları vardı. Bahçedeki tek sorun ise sadece bir tek hamak olmasıydı. Diğer beton banklar hiç rahat değil. Haliyle hamağa kim yerleşirse, diğer misafirler kitap okuyor kisvesi altında, göz ucuyla, bu şahsın gaflette bulunup kalkmasını kolluyorlar. Yalan yok, ben de bekledim, ve sonunda bir kerelik de olsa yerleştim hamağa. Çişim gelmesin diye, dehidrasyon riskini bile göze alarak su içmeden yattım, sallandım. Sonrasında da mesane artık dayanamayacak hale gelene kadar direndim. Ama kitabıma konsantre olamadım. Çünkü sırasını bekleyen insanlar beni husursuz ettiler iblis bakışlarıyla. Hamaktaki insana hiç saygı yoktu maalesef. Bazı otobüs yolculuklarında da aklıma sık sık gelen, pantolon / şort altından belli olmayan, yetişkinlere özel bebek bezi fikri bu noktadan sonra ciddi bir girişim planı olarak aklımın bir kenarına yerleşti…
Pakse de güneye inenler için geçiş noktası. Şehirde görecek bir şey yok. Ama yakın mesafedeki Boulaven Platosu çok tavsiye ediliyordu. Şelaleleri, kahve yetiştirilen bölgeleriyle görülmeye değermiş. Oldukça geniş bir alana yayılan bu bölgeyi gezmek için en iyi yol 6$ verip motor kiralamak. Tam tur için 2-3 gerekiyor. Ben de guesthouse’da tanıştığım bir portekizli, bir isviçreli ile motor işine girmeye karar verdim. Tek sorun isviçreli arkadaşımızın daha önce hiç motor kullanmamış olmasıydı. Sabahtan gittik motorcuya. Tereddütsüz çıkardım verdim parayı, pasaportu da bıraktım. Sigortalı motorlar kiralanmış çoktan. Sigorta yok dedi. Ben de korkma dostum dedim, ve yanımdan hiç ayırmadığım muskamı tezgaha koydum, ve “benim sigortam bu” dedim. Anlamadı, ben de açıklamadım yardımcı olan arkadaşa. Aldık motorları, isviçreli çocuğa gazı, freni gösterdim. Viteslerde aşağı yukarı böyle değişiyor dedim (yaklaşık olarak anlamında değil, vitesler hakkaten aşağı ve yukarı hareketlerle değişiyor). Muskan var mı diye sordum. Anlamadı. İsviçreli dostumuzun sağlık sigortası sağlamdır, bir şey olursa helikopterle gelip alırlar, buna bişey olmaz diye düşündüm. Ve yola çıktık.
Bizim vakit bir günle kısıtlı olduğu için şelaleri gezmeye karar verdik. Üç tane baba şelale var. Sırayla başladık gezmeye. Şelalelere anayoldan sonra toprak yola girerek gidiliyor. Yollar da kaygan. Arada isviçreliye de bakıyorum yapışmasın yere diye. Ama off road işini keyifle ve tek parça olarak bitirdik. Çağlayanlara varmakla bitmiyor iş. Her şelalede bir adam dikiliyor. Hem şelaleye giriş ücreti, hem park ücreti talep ediyor. Motoru yola koyayım diyorsun. Cııkk, olmaz diyor. Şimdi yola koysan, gidip tekmeyi basacak, ya da şelaleye falan almayacak. 40 kuruş için de kavgaya değmez. Her şelalede aynı hikaye. Ben de fazla uyuzluk yapmayıp verdim paraları. Pazarlığa da gelmiyor allahsızlar. İlk şelale küçük ve sevimli idi. Asıl baba şelale(ler) 2.siyidi. Sanırım 120-130 metre yüksekliğinde olan bu şelaleler acaip güzel ve derin bir vadiye doğru akıyor. Yukarıdan tamamı gözükmüyor. Baktım, isviçreli adrenalinin etkisiyle “buradan sonrası tehlikeli” yazısının arkasına doğru devam ediyor. Ben de devam ettim. Portekizli kız yüksekten hazzetmiyormuş, onu kelebeklerle oynasın diye bıraktık. Yokuş aşağı gidiyorsun ve rutubetli toprak aynı buz gibi kayıyor. Ağaç dallarına, köklerine tutunarak indik biraz. Burdan da güzel gözükmüyordu şelale. Yol da var aşağı. E biraz daha inelim dedik. Daha da dikleşti. Son durduğumuz noktadan manzara süper, ama eğimli toprakta ancak ağaca tutunarak fotoğraf mümkün. Çünkü aşağısı Bungee yaptığım yükseklikte. Tek fark, buradan aşağı uçarsan ip yok. Hafif başım döndü, azcık ayağım da kaydı ama ağaçlar yardımıma yetişti. Artık yüksek yerlerden sakınmaya karar verdim kendimi. Burdan da salimen ve nefes nefese çıktık. Son nokta ise etrafı mesire alanı gibi olan, yaklaşık 30 metre yüksekliğindeki şelale idi. Aktığı yerde öyle bir su kaldırıyor ki, beş dakikada sırılsıklam olduk. Biraz güneşte kuruyup karanlık basmadan geri yola çıktık. Yolda ananas ve tropik meyvelerden oluşan enerji desteği aldık. Günü kazasız belasız bitirdik. Ertesi gün de Laos’un en güneyi olan Si Phon Don’a (4000 Islands) geçtik.
Pakse’den tanıdığımız Oi Hanfendinin bungalovlarına yerleştik. Nehrin ortasında pek çok adacık bulunan bu bölgeye 4000 Islands deniyor. Rakam biraz şaibeli. Biz küçük olan Don Det’e geçtik. Mutluluğun soyut değil, somut bir kavram olduğu bu adada yapılacak en güzel iş, bütün gün hamakta yatmak, sıkılınca da tebdili mekanda ferahlık vardır deyip, yerde uzanmak, akşam olunca günbatımına karşı Beer Lao yudumlamak, sonunda da uyumak. Elektrik sadece akşamları beş saat kadar mevcut. Ben kaybettiğimi düşündüğüm kafa lambamı son gün bulduğum için geceleri tuvalete telefonla gittim. Son gece hariç, dört gün boyunca kaldığım mekanın 100 metre dışına çıkmadım. Bir sürü insanla tanışıp eğlendim, dinlendim. Kafa toplamak ya da kafa dağıtmak için ideal olan bu adaları her Güneydoğu Asya gezginine tavsiye ederim. Özellikle günbatımları, hamaklı dinlence ve gevşek hayat buranın cezbedici özellikleri. Kaldığınız yerlerin basitliğini yadırgamıyorsanız, bu adalar görülmeye değer.
Dört günün sonunda Kamboçya’ya geçme vakti geldi. Sınırın dibindeyiz zaten. Benim vize hazırdı ama sınırdaki rüşvet döngüsünden dolayı strip kulübüne gider gibi birer dolarları hazırladım. Laos’dan çıkış damgası, bir dolar. Kamboçya’da sağlıktan sorumlu arkadaşın ateşinizi ölçmesinin bedeli, bir dolar. Giriş damgasının basıldığı noktadaki son rüşvet, iki dolar. Kamboçya’ya giriş, priceless… Aynı bizim gümrükler gibi: tarife belli! Sakin bir yolculuktan sonra Phnom Phen’e varıp göl kenarında bir guesthouse ayarladım. Burada enterasan şeyler yeniyormuş. Denemek lazım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder