Seyahat Arşivim

Ücretsiz seyahatler. Gezilebilecek ve huzur verici konumlar. Kamp ve Piknik alanları.

Random Posts

LightBlog

Breaking

28 Ekim 2009 Çarşamba

Vientiane

Buddha Park

Laos’un başkenti, şehir kavramına en yakın şehirdi bu ülkede gördüğüm. Mekong’un kıyısında, yarım milyondan az nüfusuyla, sakin ve sade bir şehir. Çok fazla özelliği olduğu söylenemez. Ama bir iki günlük ziyaret için de fena sayılmaz. Güzel cafeleri, kitapçıları, restoranları, marketleri burada bulmak mümkün. Güneyden kuzeye, kuzeyden güneye inenler için bir orta nokta aynı zamanda. Daha çok atlama noktası olarak düşünülüyor burası. Pek çok yerde olduğu gibi, turistlerin yoğunlaştığı bölge şehir merkezi. Pek çok otel ve guesthouse bulmak mümkün. Ama Luang Prabang’da aldığınız hizmeti, o fiyatlara burada bulmak mümkün değil. Çok fazla yer dolaştım. Ama sonunda pencereli ve banyolu bir odayı 60,000 Kip’e (7$) ayarladım. Çok ucuz sayılmaz ama temiz ve ferah bir odaydı.

Akabinde biraz şehiri turladım. Bir adet Türk Restoranına denk gelip, ince belli bardaklarında çaylarını içtim. İsimlerini hatırlamasam da allah razı olsun. Yolda o kadar çok insanla tanışıyorsunuz ki, aynı insanlara defalarca isim sorduğunuz oluyor. Akşam olunca rakı var mı acaba diye bir daha uğradım. İki ayı geçti rakı içmediğim. Baya bir umutlanmıştım, fakat rakı yokmuş. Sağlık olsun dedim mecburen. Ben de gidip nehre karşı bir iki bira yuvarladım. Daha sonra öğrendim, burayı da bir amerikalı işletiyormuş. Laos’ta çok fazla mekan var yabancılar tarafından işletilen. Ülkenin resmi adı Lao People’s Democratic Republic, kısaca Lao PDR. Laoslu arkadaşların şöyle bir esprisi var: Lao PDR için: “Lao, Please Don’t Rush” diyorlar. Bu espri gerçeklere dayanıyor ama. Uydurulmuş bir şey değil. Kimsenin acelesi yok. Herşeyi ağırdan alıyorlar. Hindistan’da tuktukçular saldırırken, burada tuktukvari araçların arkasına astıkları hamaklarında sigara tellendirirken müşterileri bekliyorlar. Müsait misin gibilerinden yaklaşınca da öfff gibilerinden bakıyorlar. Belki ülkenin bu rahatlığı buraya çekiyor bu yabancıları. Kimbilir? Pazarlık bile etmek zor bu ülkede. Şu fiyata olmaz mı diyorsun, adam olmaz deyip dönüp gidiyor. Sen de peki dayıcım, niye hemen sinirleniyorsun ki deyip, istediği parayı veriyorsun. Ama genel anlamda sevilesi insanlar. Benim çok kanım ısındı.

Şehre geri dönersek… Pha That Luang en önemli ulusal anıt. Altın renkli that (stupa), Budizmin ve Laos bağımsızlığının sembolü. Wat Si Saket, şehirdeki en eski tapınak. Bu tapınağın içindeki duvarların etrafında 300’den fazla Buda heykeli, ve duvarlardaki küçük oyuklarda 2000’den fazla gümüş ve seramik Buda figürü bulunmakta. Patuxai (zafer anıtı) ise Paris’tekini andıran büyük bir anıt / kapı. 1960’larda Amerika’nın havaalanı yapımında kullanmak üzere bağışladığı çimentoyla yapılmış. Bu sebepten ötürü (özellikle yabancılar), buraya dikine pist diye hitap ediyorlar. İkinci gün ise Xieng Khuan’a (Buddha Park), bir scooter kiralayarak gitmeye karar verdim. Şehrin 25 km dışında olduğu için, ve Nepal’den beri motora binemediğim için, bana çok mantıklı bir fikir gibi geldi. Altı dolar motora, iki dolar da benzine verdim. Kağıttan yapılmış kaskımı taktım (vallahi ağırlığı yoktu). Düştüm tozlu yollara. Sora sora buldum. 1950’lerde Luang Pu adlı kişi tarafından yapımı organize edilen Xieng Khuan (tam anlamı ruhlar şehri) pek çok Budist ve Hindu heykellerini barındırıyor. Sebebi ise bu enterasan kişinin Budist ve Hindu felsefesini harmanlamış olması. İrili ufaklı heykelleriyle gerçekten etkileyici bir yer (resimlerini flickr’da görebilirsiniz.). Güneşin altında kavrulup Buddha Park’ı gezdikten sonra, motora atlayıp şehre geri döndüm. Baktım çok fazla benzin artmış, ben de amaçsızca şehirde turlamaya başladım. O kadar para verdim benzin’e diye, sıkılsamda, sürmeye devam ettim. Gösterge kırmızıya yaklaşınca, götürdüm verdim motoru geri ve ehliyeti aldım. Evet, motoru kiralarken ehliyeti bırakmama müsaade ettiler. Pasaportu bırakmaktan iyidir diye düşündüm, ehliyeti verdim. Ehliyetsiz kullanmak mantıksız gelse de bu ülkede iki haneli yaşlarına basan herkes motor kullanabiliyor. Küçük yerlerde daha çok görüyorsunuz ama ülke genelinde çoluk çocuk doluşmuşlar motora, gezip duruyorlar. Ayakları yere yeten motora binebiliyor. Bence sakıncası yok. İçmedikleri sürece… Kuralları kim koyuyor ki sonuçta?

Son olarak, nehir kenarına kurulan akşam pazarı, günbatımını seyredip, bir iki bira içip, yemek yemek için güzel bir yer demek istiyorum. Ama çoğunlukla turistlere hitap ediyor gibi gözüktü bana. Canlı nehir balıkları, jumbo karidesler, kurbağalar (bunu denemedim) leğenlerin içinde, son bulacakları midenin sahiplerini masum masum bekliyorlar. Ben son akşam taze bir balık yedim. Bolca tuzlayıp ızgaraya attılar. Masaya gelince bak böyle yiyeceksin dedi abla, biraz ayıklar gibi yaptı. Benim ayıklamakla ilgili sorunum yok ki. Abla gidince daldım balığa ve gözü beyni derken balıktan geriye bir kılçıklar kaldı. Benden bu performansı beklemiyordu sanırım. Biraz şaşırdı tabağı görünce. Yemeğimi yemeye çalışırken sineklerin tanrısı oluverdim. Kara sinekler saldırdı masaya ve yemeklere. Hem kovaladım hem yemek yedim. Belki bir iki tane de yutmuşumdur arada ama balıkla beraber iyi gittiler.

Vientiane defterini bu yemekle kapattım. Çünkü yemekten sonra otobüsü yakalamam gerekiyordu. Yataklı otobüsten bilet almıştım güneydeki Pakse kentine gitmek için. Gara gittik, yataklı otobüse girdim. Bir yer gösterdiler. Oldukça basık. Burda nasıl rahat edeceğim derken yanıma bir kişi daha geldi. Meğer yataklar iki kişilikmiş. Klima çalışmıyor. İçerisi 50 derece. Sonra insanları öldürmemek için indirdiler. Başka bir otobüs gelecekmiş. Bekle bekle geldiği yok. Soruyorsun, bekle işte geliyor diyorlar. Laoslu dostlarımızın gerçekten hiç mi hiç acelesi yok. İki saat sonra yataksız otobüs geldi. Kelle başı 20,000 kip geri aldık otobüs değişikliğinden dolayı. Bindik. Bunun kliması da nasıl çalışıyor arkadaş. Herkes nesi varsa giydi üzerinde. Benim herşey bagajda. Titreye titreye 10 saat gittik, vardık Pakse’ye. Ama bunu otobüslerden şikayet ediyorum anlamında algılamayın lütfen, sadece tecrübeyi paylaşmak istedim. Güneyin daha sakin, daha ucuz, ve daha rahat olduğu söyleniyor. Umarım öyledir…

Dipnot: Derbi sonucunu iletenlere teşekkürler. 10 sene üstüste de yapılmaz ki bu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder