Seyahat Arşivim

Ücretsiz seyahatler. Gezilebilecek ve huzur verici konumlar. Kamp ve Piknik alanları.

Random Posts

LightBlog

Breaking

16 Ağustos 2005 Salı

TAYLAND I , Mayıs '04




Perşembe sabahı Tayland’dan döndük. Gidiş pek kolay olmuştu da dönüş hırpaladı biraz.Uçakta Avustralyalı göçmenler ve çocukları vardı, hiç durmadan koşturup bağırdılar,uyuyamadık.Pasaport polisi de Neşe'nin soyadında sorun çıkardı.Kimlikte Neşe Yavuz yazarken pasaportta Neşe Bilgin yazıyormuş. Tayland çok güzeldi. Dönüp de bakınca en akılda kalan anlar Tropik ada Ko Samet ve Bangkok’un bit pazarı Çatuçak’ taki gençlerin eğlendiği sokak birahanelerinde geçirdiğimiz vakitti.
Epeydir bizden ucuz ülkeye gitmemiştim,aman yarabbim ne zevk. Hiç kısmadan yiyip içip gezmemize karşın 220 dolar harcayabildik bir haftada, onun da elli doları ada seyahatine gitti.Tayland’a ucuz uçak bileti bulamadığımızdan turla gittik, ama iyi oldu .Nasrettin Hocanın hikayesindeki gibi verdiğimiz para uçak bileti ise otel parası nerede; otel parası ise uçak bileti nerede gibi bir durum oldu. Bangkok’taki otel tem şehir merkezindeydi, Patponga yakındı. Patponga bir gittik arkamıza bakmadan kaçtık. Sokaklarda genç tay delikanlılarla oturan yaşlı avrupalı erkekler, bizi boy barlara çekmeye çalışan kapıcılar...Bol bol gezdik. Tur bizi yarım gün tapınaklara götürdü, gerikalan vaktimizde Çaynatovnu, bit pazarını ,nehir kıyısını, Ko san rod’ugezdik. Ko San road tam bekpekır yeri, dünyanın neresine gidersen git sırtçantalıların takıldığı yerde hep aynı hava oluyor ve ben o havayı seviyorum. Tropik adaya da bir geceliğine gittik.
Beşyıldızlı oteli bırakıp bungalovda kalmak çok iyi geldi. Ben beş yıldızlı otellerde çok huzursuz ve mutsuz oluyorum, hele o açıkbüfe kahvaltılar canımdan bezdiriyor. Onu da yiyeyim, bunu da yiyeyim derken mide fesadı geçiriyorum .Bu kahvaltılarda işadamı kılıklı tiplerin bir kruvasan bir kahve alıp çıkmalarına gıpta ediyorum. Ben hiçbir zaman böyle doygun bir insan olamayacağım. Tura katılanların büyük çoğunluğu sanırım hiç tay sokak yemeklerinden yemediler.Mak danıldsa falan gittiler. Yemek yememelerini anlayabilirim ama tay yemeklerini yemeyeceklerse neden İstanbul’da oturmamışlar bunu anlayamıyorum. Biz gördüğümüz her şeyi tatmaya çalıştık.
Tropikal meyveler enfesti. Gelirken üç-dört kilo meyve getirdik, özellikle rambutan ve benim favorim mangostiin. Bir de kocaman ananas. Hepsini anneler -babalarla yedik. Uzun uçak yolculuğu insanı düşüncelere gark ediyor. İnsan kuş misali, dün Pattaya’ daki otelin yanındaki manavdan bunları aldık şimdi Bornova’da ailelerimizle yiyoruz, bu nasıl iş anne! Pattaya pek berbat bir yerdi, elden ayaktan düşmüş ikinci dünya savaşında harbetmiş amcalar bile kollarında birer genç kızla yürümeye çalışıyorlardı. Bizim turdakilerin bir kısmı da sırf bu nedenle gelmişlerdi. İnsanın cinsel dürtülerine uyarak bir çiftleşme için yirmibin kilometre uçması ne garip! Yaşlı adamlar bana Schmidt hakkında filmindeki Nikolson’u hatırlattı.Tipleri de benziyordu sanki, hepsi gençliklerinde yakışıklı adamlarmış besbelli.
Samet adasına varınca önce adanın güneyine kadar yürüdük, bu T seklinde gittikçe daralan bir ada olduğundan en son koydan içeriye girince hemen karşı kıyı ya çıkılıyordu. Güneş yağımız olmadığından (aslında vardı da ben bilerek otelde bıraktım. Pattaya da hava kapalıydı, şimdi güneş yağı taşıyıp da bulutlu havada gezeceğimize otelde bırakalım yeter ki güneş olsun diye batıl bir düşünceyi takip ettim) ,çok feci yandık yürürken, hele sıcak ve nem üzerimde kuru hiçbirşey bırakmadı. Zaten genel olarak Tayland benim için bir haftalık bir sauna seansıydı da denebilir. Havaalanından dışarı ilk çıktığımda nemden nefes alamadım. Kıyıda bildiğimiz türk tipi kayalıklardan koydan koya geçiliyor, içeriden ise toprak bir patika sağı solu tropik ormanlarla kaplı olarak inişli çıkışlı devam ediyor.

Taşıt falan da hakgetire! Neyse adayı baştan başa yürüdükten sonra en beğendiğimiz koy olan mum ışığı koyunda bir travestinin(Anna) işlettiği otelde kaldık
Çok huzur dolu bir ortamdı, mum ışığında deniz mahsülleri, denizin gel giti, vs…
Sonuçta Tayland bize iyi geldi.Tayların geleneksel sükuneti, gülümsemeleri bize de sirayet etti. Kimseye bağırmadık, biz de hep güldük. Gülmenin ve bağıranı hakir görmenin ne büyük bir güç olduğunu farkettim. Öte yandan masajllar da harikaydı.
Bangkok’ta iken bütün gün yürüyüp perişan olduktan sonra akşam otele dönmek yerine bir masaj salonuna girip bir saat masaj yaptırdıktan sonra bütün yorgunluğumuzu atıp saat farkından kaynaklanan uykusuzluğumuzla geceyarısından sonraki saatlere kadar kaldırımdaki seyyar büfelerden yiyip içmeye ve gelene geçene bakmaya devam edebildik En çok ayak masajını beğendik.Yağlı masaj da güzeldi ,ancak ertesi günkü sauna seansında bütün palmiye yağları gün boyunca geri çıktı ve çok feci koktum. Tay masajından sonra ise yürümekte güçlük çektim.

Hem o ufacık kız heryerimi acıttığından hem de üzerime büyük bir ağırlık çöktüğünden yürüyecek takatim kalmamıştı. Ben hayatımda arkadaş eş dost dışında hiç masaj yaptırmamıştım ,Türkiye’de masaj sosyetik bir şey olarak algılanıyor, en azından fiyatı ve ulaşmanın zorlıuğu yüzünden ben böyle algılıyorum. Orada ise her köşe başında ,hatta hava alanında bile ve çok makul fiyatlarla olunca (1 saati yaklaşık 4 -5 dolar)bayıla bayıla yaptırdık.
Giderken kafamızda olan bir soru da burada yaşanabilir mi idi.Tam bir yanıt bulamasak da en azından ekonomik olarak yaşanabileceğini gördük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder